Sakın, hiç kimse Kemal Kılıçdaroğlu’na kızmasın… Tam tersine, kızmak yerine, kendisine teşekkür etmeliyiz. Çünkü Türkiye gerçeğini belirginleştirdi. Kimlerin nasıl bir hazırlık içerisinde olduğunu açıkça gözler önüne serdi. Başörtüsü yasağını kaldırmak amacı ile yapılan girişimlerin asıl hedefinin bireysel özgürlükler değil, laik devlet yapısı olduğunu bir kez daha görmemizi sağladı. Ve en önemlisi sürekli laiklik, demokrasi ve cumhuriyet vurgularını öne çıkaran cumhurbaşkanı ve başbakanın bu konudaki samimiyetsizliğini Türk kamuoyuna ispatladı…
Nasıl mı? Kemal Kılıçdaroğlu referandum öncesinde ” başörtüsünden dolayı üniversite eğitiminde mağdur olan gençlerin sorunlarını da biz çözeriz” dedi. Ve referandum sonrasında bu konunun mağduriyetten çıkarılması kadar, suiistimalinin de ortadan kaldırılması için AKP’ye bir takım öneriler sundu.
Örneğin başörtüsünün şekli ve takılabilecek alanlar ile ilgi sınırlama getirilmesi konusunda güvence istedi. Yani nasıl bir başörtüsü olacağının belirlenmesini ve sadece üniversite öğrencilerinin eğitim süreleri ile sınırlı kalmasını, kamusal alanlar ile ilköğretim’in düzenleme dışında tutulmasının güvencesini istedi.
AKP anında ret etti, bugün için, gelecek ile ilgili güvence veremem dedi. Ve ardından demagoji kampanyaları başlattı. Özgürlüğün şartı mı olur, uygar toplumlarda kıyafet sorunu olmaz söylemleri ile kamuoyunu yanıltmaya çalıştı. Hal böyle olunca yandaş basın ve kurumlar durur mu? Onlarda, bireysel hak ve özgürlükler adına laik devlet yapısını sorgulamaya, eleştirmeye başladı. Sonrada irili- ufaklı gruplardan yandaş çıkışlar oldu. İlkokula başörtüsü ile üniversiteye çarşaf ile peçe ile girme girişimleri başladı. Bazı yerlerde de girdiler. Ortaya çıkan bu tablo, laik devlet yapısı ile bağdaşmayarak, 3 Kasım 1934 tarihli kılık kıyafet kanunları ile çelişince, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı görevini yaparak ilgililerin ve kamuoyunun dikkatlerini çekmek için bildiri yayınladı. AKP, hızla gelişen laiklik karşıtı hareketlerin toplum üzerinde yarattığı gerilimi düşürmek için adım atmak yerine, bu kez Yargıtay Başsavcısını hedef aldı. AKP bu tavrı ile başörtüsü sorununu çözmek yerine siyasi malzeme yapmak istediğini bir kez daha kanıtladı. Bu davranışının nedeni, son genel seçimlerdeki oy oranından uzak olduğunun farkında olması ve mağdur rolü oynayarak yeniden çıkış yakalama isteğidir. Ancak bu kez zor görülüyor. Çünkü başbakan olarak referandum öncesi verdiği sözler var. Toplum bu durumu sorgulayacaktır. Sen başkalarının verdiği sözleri bırak, kendi verdiğin sözleri tut diyecektir.
Sonuç olarak Kemal Kılıçdaroğlu verdiği sözü tutmuş, üniversite öğrencilerinin başörtüsü sorunundan dolayı mağduriyetinin, mevcut yasalar gereği çözümüne katkı sağlamak adına bir adım atmıştır. Ancak, AKP tarafından derin ve karanlık bir çukura itilmek istenmiştir. Gelişmeleri dikkatle izleyen herkesin ulaşacağı sonuç budur. Hiç kimse ortaya çıkan görüntüden dolayı Kılıçdaroğlu’nu suçlamasın. Kemal Kılıçdaroğlu’nun iyi niyetli ve samimi girişimi, laik demokratik cumhuriyeti hedef alan çevrelerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Pusuda erken patlayan mayın gibi… Her şey ortadadır… Laik demokratik devlet düzenine karşı yapılan saldırılara siyasi partiler, sivil toplum örgütleri ve kamuoyu el ele karşı durmalıdır. Hiçbir şey ile zaman kaybetmeden, güç birliği oluşturmanın zamanıdır.
Ulus Gazetesi 1.11.2010
