Evet, gerçekten cevabı merak edilen bir soru ; ülkede yargı krizi var mı? Varsa krizin nedeni ve sorumluları kim ya da kimler? Anayasa mahkemesi mi, Yargıtay mı yoksa siyasi irade mi?

Bu sorulara sağlıklı cevaplar verebilmek için öncelikle gerek anayasa mahkemesinin gerekse Yargıtay’ın görev ve yetkilerini anayasaya göre incelemek gerekir.
Şimdi Anayasa 148. Madde diyor ki ” Anayasa mahkemesi kanunların, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi iç tüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler ve bireysel başvuruları karara bağlar. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler.” Devam ediyor Anayasa 153. Maddesinin birinci fıkrasında ” Anayasa mahkemesinin kararları kesindir.” son fıkrasında ise ” Anayasa mahkemesi kararları Resmi Gazetede hemen yayınlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” diyor.
Anayasanın bu maddelerinden ; yani 148 ve 153. maddelerinden şunu anlıyoruz. Hak ihlalleriyle ilgili bireysel başvuru mercii anayasa mahkemesidir.( Son durumda) Bu konuda karar verecek olan anayasa mahkemesinin kararları kesindir , değiştirilemez ve Resmi Gazetede yayınlandıktan sonra yasama , yürütme, yargı organları, idare makamları, gerçek ve tüzel kişiler bu kararlara uymak zorundadır.
Şimdi gelelim Yargıtay’ın görev ve yetki alanlarına. Anayasa , anayasa mahkemesinin görev ve yetkilerini düzenleyen 148 ve 153. maddesinden hemen sonra 154 . maddede Yargıtay’ın görev ve yetkilerini düzenlemiş. Anayasa 154. madde şöyle diyor ” ” Yargıtay adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar.”
Anayasanın ilgili maddelerini incelediğimizde ; yani anayasanın , anayasa mahkemesi ile Yargıtay’ın görev ve yetkilerini belirlediği 148, 153 ve 154. maddelerini incelediğimizde karşımıza çıkan sonuç ” Anayasa mahkemesinin değil Yargıtay’ın görev ve yetkisi dışında karar verdiği , suç işleyenin anayasa mahkemesi değil, Yargıtay’ın olduğudur.” Zaten bu konuda da tüm barolar harekete geçmiş Yargıtay Ceza Dairesi hakkında suç duyurunda da bulunmuştur.
Durum böyleyken Yargıtay neden böyle bir adım attı sorusu çıkıyor karşımıza ? Merakımız uzun sürmedi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamasından hemen sonra anlıyoruz ki kriz aslında yargıda değil , siyasi irade tarafından Yargıtay kanalıyla bir yargı krizi varmış havası yaratılmak istenmiş. Kamuoyunda oluşturulabilecek böyle bir algı sonrasında anayasa değişikliği gündeme getirilerek nihayetinde siyasi iradenin istediği bir anayasayı topluma kabul ettirebilmek çabası harcanmış ve harcanmaya devam ediyor.
İyi de bu toplum değiştirilmek istenen anayasanın zaten dörtte üçünün değiştirildiğini, bugün cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan kişinin bulunduğu mevki ve makamı bugünkü anayasaya borçlu olduğunu bilmiyor mu? Gerçek niyetin anayasanın değiştirilemez ilkelerini tartışmaya açmak ve değiştirmek olduğunu bilmiyor mu? Biliyor bütün toplum biliyor , bu yüzden de sivil toplum örgütleri, meslek odaları, barolar, muhalefet partileri ayağa kalktı. Ana muhalefet parti genel başkanı bunun için hayatın her alanında direneceğiz diyerek meclis oturumlarında direnç göstermeye başladı. Yani bu iş öyle düşünüldüğü kadar kolay değil. Bu toplum akıllarından geçenlere asla izin vermez.